"Ana Dolu" Hikâyeymiş!

Recep Hilmi TUFAN | rehitu.com
By -
0


Roberto Hoca
gene haklı çıktı yaa! Niye böyle dediğimi ilk girdimi okuyan anlamıştır sanırım. İlk girdimde hocayla "İstanbul" ve "Anadolu" kelimelerinin kaynağı üzerinde tartıştığımızı ve bu sebeble bu blogu açtığımı yazmıştım. 

"Anadolu" kelimesi hakkında iki adet görüş var. Bir tanesi milliyetçi tarih anlayışı altında ortaya çıkan o meşhur "Ana Dolu Hikâyesi." Diğeri ise tamamen bilimsel verilere dayanan görüş. İsterseniz iki görüşü de ele alalım. İşte birinci görüşün o meşhur uydurmaca hikâyesi: 

Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat (1220-1237) sıcak bir yaz günü ordusuyla Yabanabad (Ankara-Kızılcahamam) kazasına bağlı Taşlı Şeyhler köyünde konaklar. Köyde Bacıyan-ı Rum (Rum Bacıları) temsilcilerinden "Kırmızı Ebe“ (Kırgız Ebe) adında bir kadın eren vardır. Koca Sultan`ın ordusunu ağırlamak, fakr-u zaruret içinde bulunan köylüler için kolay değildir. Onları „nasıl ağarlayacakları telaşı“ almışken, sırtında yetim yavrusu Oruç (Gazi) sarılı olduğu halde Kırmızı Ebe, elinde bir helke (bakraç) ayranla çıkagelir. „Çam sakızı çoban armağanı“ kabilinden, meşelerin arasındaki konaklama yerinde bulunan küçük bir taş oluğa elindeki bakraç ayranı döker ve başına oturur. Ordunun bütün neferleri sırayla gelip hem içerler hem de mataralarını doldururlar, fakat bir bakraç ayran koca orduya yeter de artar bile. Bu olayda Rab Teala ona, „keramet" dediğimiz olağanüstülüğü ihsan eder. Askerler ayranı içerken ve mataralarını doldururken Kırmızı Ebe ile aralarında devamlı şu ikili konuşma geçer: 

-Doldurun gazilerim! 
-Doldur ana! 
-Doldurun yavrularım! 
-„ANA DOLU!“ 

İhtiyar ananın oluğunu daima dolu gören askerler, „Ana dolu“ diyerek buz gibi ayranla Ağustos'un kavurucu sıcağında serinlerler. Bu esnada askerlerin içini bir de şu duygu ve düşünce kaplamıştır: 

Bu vatan, askerine sahip cıkacak, onu her yerde bir bakraç ayranıyla da olsa serinletecek ve Allah yolunda gazaya hazırlayacak „Analarla dolu“. 

Derler ki, işte o günden sonra bu topraklara „Anadolu“ dene gelmiştir. 

Diğer görüşe göre ki bilimsel olan ve hocamızın savunduğu görüş ise

Anadolu kelimesi, Yunanca "Doğu" anlamına gelen ή άνατολή (anatole) kelimesinden türemiş. Bu sözcük, "doğmak, yükselmek" anlamına gelen Yunanca άνατέλλειν (anatellein) fiilinden gelir. "Doğu ülkesi" anlamına gelen Anatolia ilk kez 7. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu'nun Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve İçel yörelerini kapsayan idari birimi (Anatolikon Thema) için kullanılmış. 

Osmanlı döneminde ise Anadoli veya Anadolu, merkezi Amasya olan ve Sivas ile Kastamonu'yu kapsayan bir eyaletin adıymış. 19. yüzyılda genel anlamda imparatorluğun Asya kıtasında kalan ve Türklerle meskûn olan bölgesini tanımlamak için kullanılmış. 

Buradan anlıyoruz ki ilkokulda bize anlatılan bu "Ana Dolu" hikâyesi tamamen milliyetçi duyguları kabartmak için uydurulan bir hikâyeymiş. İlkokulda kandırıldığıma değil de Roberto Hoca'nın ikinci defa beni haksız çıkarmasına canım sıkıldı yaa! :) Ama ben gene de tamamen haksız değilim di mi ama?

Bu yazımı beğendiniz mi? Eğer beğendiyseniz İngilizce olarak kaleme aldığım HodjaEffendi bloguna ve Forum'a da beklerim.

Yorum Gönder

0Yorumlar


Yorumlarınızla yazıma katkıda bulunduğunuz için teşekkür ederim.

Forum'a da beklerim...

Yorum Gönder (0)

#buttons=(Anlaşıldı, Tamam!) #days=(20)

Bu blogda çerezler kullanılmaktadır. Şimdi Kontrol Et!
Ok, Go it!